28 Şubat 2024

Ne Çok Şey Olmuş...

 Yine çok uzuun bir aradan sonra kendimi bu sayfada buldum, buranın varlığını bile unutmuştum sanki. Neden yazıyorum onu da pek bilmiyorum aslında ama sanki eski bir dostu görmüş gibi oluyorum ara ara uğradığımda. Hoşuma gidiyor bu şekilde zamanda yolculuk yapmak. Böyle bir yanım her zaman vardı, eskiyle bağımı koparmakta zorlanıyorum. Neyse...

Gerçekten ne çok şey olmuş bu sefer sayfadan uzak kaldığım zaman zarfında. Sanırım en umulmadık, beklenmedik olay pandemi yaşamış olmamız. "Evdeyim" diye blog yazmaya karar verdiğimde bile bu kadar evde kalmak zorunda kalacağımız günler yaşayabileceğimizi aklımın ucundan geçirmezdim. 

Hasta olmamak için sokağa çıkmadığımız, eve giren her şeyi yıkayıp pakladığımız iki buçuk yıl... Vallahi bugün düşündüğümde bile sanki bir başkası yaşamış gibi hissediyorum, sanki o süreci bir televizyon dizisinde izlemişim, benim başıma gelmemiş gibi. İnsan her şeye alışıyor. Şimdi hayat normale döndüğü ve bir süre geçtiği için unutmuş gibiyim. Aslında bu her jenerasyonun görebileceği bir olay değil ve biz yaşadıklarımızı anlamlandıramadan, dünyanın sürati içinde bambaşka olaylara gözümüzü açıyoruz her gün.

Savaşlar oluyor, yanı başımızda ülkeler birbirine giriyor (Rusya- Ukrayna), masumlar, bebekler, çocuklar ölüyor, İsrail Filistin'in üzerine çullanmış bir soykırım gerçekleştiriyor. Ekonomik durumlar artık pek çok insan için açlık sınırında yaşamı getiriyor. Nereden baksak zor günler.

Güzel hiç bir şey olmuyor mu? Evet hayatlarımızı güzelleştirmeye çalışıyoruz. Kızım artık üniversiteli oldu. Onun okuyabileceği en iyi üniversitelerden birinde, eski günlerinde olmasa da( artık zaten hangi üniversite eski günlerinde) Boğaziçi'nde okuması bizi mutlu ediyor. Elif'in okul sürecinde de İstanbul'da yaşamaya devam. Depremden korkmadan hala İstanbul'da olmak, bunu kafaya takmadan yaşamak biraz da bu mecburiyetlerden. Pek çok kararı vermemiz, hayatın bize çizdiği yollara bağlıyken, özgür irademiz var sanmamız da, bazen komik bulduğum bir durum. Yaşayıp gidiyoruz.

Sosyal medya, internetin hızı, hayatın hızı her biri baş döndürücü... Sabah oluyor akşam oluyor... Sanki bir hız tünelinde kayıp gidiyoruz. Yavaşlamak, etrafı, olan biteni sindirmek çok zor. Ben kendimi yanlış çağa doğmuş hissiyatında buluyorum, 40lar 50ler 60lar daha bana göreymiş sanki. Yüksek hızlı bir tren yerine nostaljik treni tercih ederim. Dijital müzik yerine canlı canlı orkestra çalsın isterim müziği. İnsanların cep telefonlarının ve internetin içine düşmeden konuşup sohbet ettiği akşamları özlüyorum.

Lakin bu blog bile şikayet ettiğim bu teknoloji, bu süret sayesinde var. Bu çelişki yumağı da hayatın her yerinde. Kocaman gelişmelere kocaman bedeller ödüyoruz. Çevre felaketleri, doğanın önünde sonunda alacağı intikamı bilmek ve bununla yaşamak zorunda olan bir neslin parçası olmak...

Epeyce söz var edilecek ama burada bir nokta koyalım... Sağlıcakla...

Zeynep


 

  

Ne Çok Şey Olmuş...

 Yine çok uzuun bir aradan sonra kendimi bu sayfada buldum, buranın varlığını bile unutmuştum sanki. Neden yazıyorum onu da pek bilmiyorum a...