28 Şubat 2024

Ne Çok Şey Olmuş...

 Yine çok uzuun bir aradan sonra kendimi bu sayfada buldum, buranın varlığını bile unutmuştum sanki. Neden yazıyorum onu da pek bilmiyorum aslında ama sanki eski bir dostu görmüş gibi oluyorum ara ara uğradığımda. Hoşuma gidiyor bu şekilde zamanda yolculuk yapmak. Böyle bir yanım her zaman vardı, eskiyle bağımı koparmakta zorlanıyorum. Neyse...

Gerçekten ne çok şey olmuş bu sefer sayfadan uzak kaldığım zaman zarfında. Sanırım en umulmadık, beklenmedik olay pandemi yaşamış olmamız. "Evdeyim" diye blog yazmaya karar verdiğimde bile bu kadar evde kalmak zorunda kalacağımız günler yaşayabileceğimizi aklımın ucundan geçirmezdim. 

Hasta olmamak için sokağa çıkmadığımız, eve giren her şeyi yıkayıp pakladığımız iki buçuk yıl... Vallahi bugün düşündüğümde bile sanki bir başkası yaşamış gibi hissediyorum, sanki o süreci bir televizyon dizisinde izlemişim, benim başıma gelmemiş gibi. İnsan her şeye alışıyor. Şimdi hayat normale döndüğü ve bir süre geçtiği için unutmuş gibiyim. Aslında bu her jenerasyonun görebileceği bir olay değil ve biz yaşadıklarımızı anlamlandıramadan, dünyanın sürati içinde bambaşka olaylara gözümüzü açıyoruz her gün.

Savaşlar oluyor, yanı başımızda ülkeler birbirine giriyor (Rusya- Ukrayna), masumlar, bebekler, çocuklar ölüyor, İsrail Filistin'in üzerine çullanmış bir soykırım gerçekleştiriyor. Ekonomik durumlar artık pek çok insan için açlık sınırında yaşamı getiriyor. Nereden baksak zor günler.

Güzel hiç bir şey olmuyor mu? Evet hayatlarımızı güzelleştirmeye çalışıyoruz. Kızım artık üniversiteli oldu. Onun okuyabileceği en iyi üniversitelerden birinde, eski günlerinde olmasa da( artık zaten hangi üniversite eski günlerinde) Boğaziçi'nde okuması bizi mutlu ediyor. Elif'in okul sürecinde de İstanbul'da yaşamaya devam. Depremden korkmadan hala İstanbul'da olmak, bunu kafaya takmadan yaşamak biraz da bu mecburiyetlerden. Pek çok kararı vermemiz, hayatın bize çizdiği yollara bağlıyken, özgür irademiz var sanmamız da, bazen komik bulduğum bir durum. Yaşayıp gidiyoruz.

Sosyal medya, internetin hızı, hayatın hızı her biri baş döndürücü... Sabah oluyor akşam oluyor... Sanki bir hız tünelinde kayıp gidiyoruz. Yavaşlamak, etrafı, olan biteni sindirmek çok zor. Ben kendimi yanlış çağa doğmuş hissiyatında buluyorum, 40lar 50ler 60lar daha bana göreymiş sanki. Yüksek hızlı bir tren yerine nostaljik treni tercih ederim. Dijital müzik yerine canlı canlı orkestra çalsın isterim müziği. İnsanların cep telefonlarının ve internetin içine düşmeden konuşup sohbet ettiği akşamları özlüyorum.

Lakin bu blog bile şikayet ettiğim bu teknoloji, bu süret sayesinde var. Bu çelişki yumağı da hayatın her yerinde. Kocaman gelişmelere kocaman bedeller ödüyoruz. Çevre felaketleri, doğanın önünde sonunda alacağı intikamı bilmek ve bununla yaşamak zorunda olan bir neslin parçası olmak...

Epeyce söz var edilecek ama burada bir nokta koyalım... Sağlıcakla...

Zeynep


 

  

05 Nisan 2022

Birini Tanımamanın Hüznü

 Dün havacılık camiasında iyi tanınan (benim de simaen tanıdığımı sonra fotoğraflarından anladığım) bir gazeteci motosiklet kazasında hayatını kaybetti. Havacılık haberleri de yaptığım için Rauf Gerz ismini paylaştıklarında hemen bilemedim kim olduğunu. Bu benim ayıbım :( 

Ani ölümler çok zordur, kendisine rahmet ve sevenlerine sabır diledim. Sonra biraz araştırma yaptığımda çok güzel bir insanın, bir havacılık sevdalısının, bir gazetecinin, bir şairin, bir hayvan severin, bir radyocunun, bir eşin, bir babanın, bir dostun yitip gittiğini gördüm. 

İnternet ve sosyal medyanın sayesinde videolarını izledim, radyo programlarına konuk oldum, bugün, onu daha önce tanımamış olmanın burukluğunu duydum içimde. Elbette tüm insanları tanımak mümkün değil ama "güzel insanların, ardında böyle gerçek hüzünler bırakarak sahneden inmesi" değil mi biraz da hayat? 

Hepimizin hayata dair kesinlikle emin olduğumuz tek şey; bir gün ölecek olmamız, sevmeyeni de olabilir insanın, aynı hayat görüşünde olamaz herkes. 

Gittiğinde ardında bıraktığın önemli. Güzel insan olabilmek, güzel kalıp, güzel gidebilmek... Ben sadece Rauf Gerz' i onurlandırmak istedim kendimce, gittiğimde bir gün ben de, dilerim yaşadığım hayatı beni tanıyanlar değil sadece, tanımayanlar da onurlandırır. Güle güle Rauf Gerz , yaşama kattıkların için teşekkürler...



 

29 Haziran 2021

İnsan Kendinden Korkar Mı?

 Geçen gün düşündüm biraz bu konu hakkında, kendimi ne kadar tanıyorum? Hayatın beni zorlamadığı durum ve konularda kalırsam ne yaparım, nasıl davranırım? Yani daha önce başıma gelmemiş, hiç bir şekilde tecrübe etmemiş olduğum bir durumda kalmaktan söz ediyorum. Çok sevdiğim birini kaybettim mesela, ama onun kaybının intikamını almam gerekecek bir durumda kalmadım. Bu çeşit bir öfkeyi tanımıyorum, tanımam da gerekmez umarım. 

Duyduğum haberler beni bunu düşünmeye itti aslında. O kadar çok acı hayat hikayesi duyuyoruz ki. Bu en acılarından biriydi. İki küçük çocuk, sistematik olarak taciz ve tecavüze uğruyorlar, kendi aile bireyleri tarafından, en güvenebilecekleri insanlar tarafından... Yazması bile ne kadar zor, resimler çizmişler, o kadar acı ki o resimlere bakmak... Çocuk bunlar ya, insanın havsalası almıyor. Nasıl ya? Nasıl olur diyor insan. İşte bu noktada adalet istiyor insan, o çocuklar için adalet, olmasın böyle insanlar, gün yüzü görmesinler istiyorsun. Tanımam gerekmiyor o çocukları, böyle bir duygu hissetmem için... Ama ya tanıdığım birinin başına gelse, ne yapar insan? 

Herkesin içinde sakladığı bir parça kötülük yok mu? O üstüne titreyip büyüttüğünüz, kendi canınızdan çok sevdiğiniz birine, bırakın bunun yapılmasını, saçının teline zarar verilse yakmaz mısınız dünyayı? Ayağa kaldırmaz mısınız ortalığı? Ve istemez misiniz acı çektiğini görmeyi bunu yapanın? İçinizdeki kötülük, başkasına kötülük yapabilen yanınız hortlamaz mı? 

Bilmiyorum... Bence kimseyi sevdiklerinin acısıyla sınamasın Allah, gerçekten kendimden korkarım. İnsan demem, Allah yarattı demem, diyemem... Sadece adalet duygusu bu öfkeyi bastırabilir. Ona olan inanç çok kıymetli benim için. Dilerim tüm suçlular cezalarını çeksinler, hiç kimsenin yaptığı yanına kalmasın. Masum, güçsüz, günahsız çocuklara yapılanların hele, benim nazarımda hiç affı yok...



22 Mart 2021

Su gibi akan zaman...

Eskiden şu anda bulunduğum yaştaki insanlar bana yaşlı gelirdi. Kendimi, içimde taşıdığım çocuğu bildiğim şimdiki zamanda, anlıyorum ki o insanlar da böyle hissediyordu ve evet yaşlı değillerdi.

Aslında yaşlanmak, bence hayatı seven, yaşamayı bilen, zorluklarla mücadeleler yorsa da, sadece nefes alıp vermek gibi değil de, sahici yaşam sürenlerin pek başına gelen bir şey değil...

Bugün farkına vardığım bu gerçek biraz da içimi burkuyor aslında. İnsan hep genç ölüyor yaşamayı sevince. Hayat sevincini kaybettiğinde ise yaşlanıyor, hatta yaşarken ölüyorsun. En acısı ve acınası hal de bu bence. 

Bazı insanlar gittiğinde de yaşamaya devam ediyor oysa...Hatıralarda, kalplerde... Yaşayan ölülerin aksine.

Babam şöyle demişti bir gün bana " Her ne iş yapıyorsan en iyi şekilde yap. Bu simit satmak bile olsa, itina ve özen göstererek yapmalı insan" 

Hayat da yaşamayı en iyi şekilde becermemiz gereken iş bence. Dünyaya geldiğimiz ilk günden itibaren yürüdüğümüz yol bizi nereye götürüyor belliyken, neden mutsuz ediyoruz ki kendimizi. Hepi topu bir hayatımız var layıkıyla yaşamamız gereken. 

Bitmek bilmeyen bu korona günlerinde anladığım bir diğer şey ise insanın sevdikleriyle sağlıklı, mutlu geçireceği bir tek gün bile o kadar kıymetli ki...Bazen unutuyoruz ya sanki ölümsüzmüşüz gibi, hoyratça kırıp döküyoruz, içimizdeki cam kırılganlığındaki kalbimizi. Ya da daha kötüsü  başkalarına izin veriyoruz kırsınlar diye... 

Huzurlu bir uykunun kıymetini biliyorum artık, üzmüyorum kendimi vara yoğa... Tavsiyemdir; sıkı sıkı sarılın kendinize ve sevdiklerinize. Hiç yaşlanmadan gidin yolun sonuna kadar. 







20 Nisan 2020

KORONA-COVID 19 ya da VİRUS




Sanırım bu denli önemli,tarihi günlerden geçeceğimizi hiç kimse bu yılbaşını kutlarken aklına getirmemişti. 2020 yılını pek beğenmiştim oysa ki, sayıların ahengini, her yeni gelen yılın umut dolu olmasını... Çok uzun sürmedi, anladık öyle olmadığını. Maalesef bir ayı geçkin süredir evimizde karantina altında yaşıyoruz.
Mecbur kalmadıkça evden dışarı çıkmıyor, işlerimizi evden yapıyoruz. Evden çalışmaya uygun bir işi olan şanslı insanlardan olduğumuz için bu durumda kendimizi maksimum izolasyonla korumaya almış bulunuyoruz.
Okullar da aynı şekilde tatil edildi ve evden eğitim sürecine geçildi. Tüm bunlar olurken an be an tüm dünyada izlediğimiz ölüm haberleri, kayıpları birer sayıya dönüşecek kadar acımasızlaştırdı. Kanıksadık, kabullendik...
"Elimizde bu virüse karşı bir silah var, yakalanmamak" dedi sayın Sağlık Bakanımız...Yakalanmamak tüm çabamız.
Maske, dezenfektan, ameliyat eldiveni kuşanarak pazara, markete gidiyoruz, o da haftada ya da 10 günde bir. Eve dönüşümüz daha muhteşem, üstümüzdeki kıyafetler çamaşır makinesine biz duşa... Alışveriş poşetleri eve girmeye hak kazanana kadar bir takım aşamalardan geçiyorlar. Bir süre balkonda bekledikten sonra kolonyalı mendillerle silinen paketli ürünler eve girebiliyorlar. Yıkanılabilecek her şey yıkanıyor.
Eve misafir kabul edilmiyor,misafirliğe gidilmiyor. Karşı komşumuzla bile telefondan video görüşmesi yapıyoruz. Ailemizi de  aynı şekilde telefondan görüntülü görüşme sayesinde görebiliyoruz.
Bu sürecin bize öğrettiği bazı önemli şeyler var. Dünyanın hakimi  gibi görünse de insanoğlu böyle bir durumla karşılaşabiliyor. Tüm teknolojik gelişmelere rağmen başımıza hiç hazırlıklı olmadığınız dertler açılabiliyor. Doğa ve çevre mutlaka korunmalı, dengesini koruması için desteklenmeli, önünde sonunda muhtaç olduğumuz şey temiz hava,su ve gıda.
Nefes her şeyden kıymetli, "Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi" ne demekmiş anladık. Devlet olarak gücü olanların halkını daha çok koruyabildiğini, bilinçsiz fertler ne kadar çoksa toplumun o kadar tehlikede olduğunu, sadece ben değil BİZ olabilmenin önemini öğrendik.
Ailemizin önemini bir kez daha anladık, yakınlaştık iyice, kalbimizde özel yeri olan insanlar için endişelendik, korumak için vazgeçmek gerekebileceğini, uzak kalmak zorunda kalınca sevginin gücününün artabileceğini gördük.
Komşumun küçük kızı Mila'nın bize gelmek için ağlaması, "mikrop bitince gideriz değil mi anne? " demesi, üç yaşında bir çocuğun gözünden bu durumun özeti...
Mikrop,virüs, korona, Covid19 ne demek isterseniz artık, bitince sevdiklerinize sımsıkı sarılın, sizin için önemli insanlara onları önemsediğinizi söyleyin, temiz bir dünya temiz toplumla olur; temiz olun, sadece su ve sabunla değil aynı zaman da kalbinizle,vicdanınızla da temiz olun...



21 Mart 2019

Sevdiğin Şeyi Yap!


Bugün geri kalan ömrümüzün ilk günü, yani bir başlangıç...Sabah hafta içi her zamanki saatte yani altı otuzda saat çaldı. Hava artık biraz daha aydınlık, bahar gelirken beni en sevindiren şeylerden biri de bu, aydınlığa uyanmak.
Bu aralar gece uykularım biraz sıkıntılı, çeşitli ufak tefek sağlık sorunları, yaşın getirdiği bünyedeki normal değişiklikler falan derken, ara ara uyandığım uykular uyuyorum. Normalde rüyalarımı çok hatırlamam ama bu şekilde uyku bölününce biraz daha hatırlıyor insan galiba. Neyse, komik bir rüya görmüştüm onu yazacaktım ama şu anda hatırlayamıyorum. Size de oluyor mu? Bazen hatırlamak istediğim rüyaları, o uyur uyanık hal içinde "unutmayayım da anlatayım sabah" diyerek kodlamaya çalışıyorum hafızama ama genelde başarısız oluyorum.
Aman nerden nereye geldim, demem o ki hayatın döngüsü var, sabah oluyor akşam oluyor, mevsimler değişip duruyor. Bizi de bu değişiklikler etkiliyor, güneş görmek sabahları bende pozitif bir etki yapıyor. Sonra alerjim olmasına, tıkanıp durmama rağmen baharın gelişine çok mutlu oluyorum, uykudan uyanan doğa bana bir umut yüklüyor.
Kaç bahar göreceğiz ki ömrümüzde ya da kaç kez yaz tatiline çıkacağız... Keyfini çıkarmalıyız hayatın, bugün kalan ömrümüzün ilk günü diye düşünüp, pozitif olmalı, yeni ya da yapmaktan hoşlandığımız şeylere sıkışık rutinimizde yer açmalıyız. Ben böyle düşünüp bu yazıyı buracığa sıkıştırıyorum, siz belki bambaşka bir şey yaparsınız bugününüzü güzelleştirmek için. Yataktan kalkmak için hep güzel sebepleriniz olsun...

22 Kasım 2018

Sanırım Başardım

Hayatta çok sevdiğimiz şeylerden vazgeçmek hiç bir zaman çok kolay olmamıştır.Yani öyle hop diye çok sevdiğiniz pasta böreği yemeyi bırakamazsınız, ya da fosur sosur içtiğiniz sigarayı bırakmak ne kadar denesenizde mümkün olmamıştır.
Hep zararlı şeyler değil, kendi kendinize "bir daha bu restorana gelmem" deyip yine mecbur kalıp gittiğiniz olmuştur. "Büyük lokma ye büyük söz söyleme" demiş atalarımız değil mi, ama neden ? Çünkü ne zaman öyle atıp tutsanız, gelir başınıza, güzel güzel yaparsınız yapmam dediğiniz şeyi.
Yani insan kararlı olamaz mı kardeşim? Azıcık da inanmayalım mı kendimize? Yok canım tabi ki öyle değil, pek çok insan neler başarmış ve başarıyor. Kararlılık çok mühim bence. Yani gerçekten vazgeçmeniz gereken alışkanlıklarınız için kararlı davranış çok önemli. Kafanızda bitirdiğiniz de bazı şeyleri, gerçekten de bitirebiliyorsunuz.
Bir arkadaşımla uzun süre küs kalmıştık, o süre içinde, küçük bir çevrede olmamıza rağmen hiç karşılaşmadık, yani o kadar gönülden istemişsiz ki görüşmemeyi, oluvermişti. Hatta birini hayatınızdan çıkardığınızda ölmüş oluyor sizin için sanki, belki burnunuzun dibindeyken bile görmüyorsunuz.
Hayat bize oyunlar oynar ve hiç ayrılmayacağınızı sandığınız yerlerden taşınır, hiç hayatınızdan çıkmayacak sandığınız insanları kaybedersiniz. Gerçekleri öğrenemeden, asıl sorunlarının ne olduğunu bile konuşamadan, biten evlilikler bile var.
Arkadaşlıkların da başına geliyor benzer şeyler, çok sevdiğim, çokca düşündüğüm, özlediğim, görmek istediğim bir arkadaşım var, ama benimle görüşmek istemediğini bildiğimden ona saygı gösteriyorum ve aramıyorum. Bu da başka türlü bir vazgeçiş...
Bu geride bıraktığımız yıl bana bir şey daha öğretti, aslında kimseyi gerçekten çok iyi tanımıyoruz. Hayatta aklımıza gelmeyecek pek çok şey başımıza geliyor. Malzemesi insan olan tüm ilişkiler bozulmaya müsait. Yaşadığınız hayal kırıklıklarından iyileşseniz de bir türlü taburcu olamayabiliyorsunuz hayat denen hastaneden. Ya da aynı yerden defalarca vurulabiliyorsunuz acımasızca ve teslim oluyorsunuz hayata, bunun da böyle olması gerekiyormuş deyip...
Yine arkama baktığımda geçen yılla ilgili olarak ailem var gördüğüm...Gurur duyduğum kızım, çok sevdiğim eşim, annem, kardeşlerim...Uzar gider liste, candan gönülden seven akrabalar... İyi ki varlar, hep olsunlar, eksilmesinler...
Çok üzücü olaylar da yaşadık, Fatih gitti önce gencecik, Handan kuş olup uçup gitti apansız, çok büyük bir acı bırakarak arkasında, en unutamayacağım acılardan biri oldu. Hayatın ne kadar kısa ve saçma şeylere üzülmek için ne kadar değerli saatlerle tükendiğini göstermek ister gibi gencecik canlar gidiverdi.
Ölüme çare yok (henüz) geri kalan her şey için inanç ve kararlılık gerekiyor. Her düştüğünde ayağa kalkıp yürümeyi öğrenen çocuklar gibi inançlı ve kararlı olmalıyız. Hayata karşı elimizdeki en büyük koz kendimize olan inancımız bence...
Sanırım bunu anlamayı başardım...



20 Kasım 2018

Mazi Kalbimde Bir Yaradır


Ben de gönül çektim eskiden
Yandı hayatım bu sevgiden
Anladım ki bir aşka bedel
Gençliğimmiş elimden giden

 
Önünde ben geldim de dize
Yâr olmadı bu kimse bize
En nihayet düşüp can verdim
Gözündeki yeşil denize

 
Sarmadımsa da belden, geçmedim bu emelden
Bir hazin maceradır onu aldılar elden
Başkasına yâr oldu, eller bahtiyâr oldu
Gönlüm hep baştan başa viran bir diyâr oldu

 
Mazi kalbimde bir yaradır
Bahtım saçlarımdan karadır
Beni zaman zaman ağlatan
İşte bu hazin hatıradır

 
Ne göğsünde uyuttu beni
Ne bûseyle avuttu beni
Geçti ardından uzun yıllar
O kadın da unuttu beni

 
Sarmadımsa da belden, geçmedim bu emelden
Bir hazin maceradır onu aldılar elden
Başkasına yâr oldu, eller bahtiyâr oldu
Gönlüm hep baştan başa viran bir diyâr oldu...

Türkiye’nin ilk sözlü tango şarkısı olan “Mazi Kalbimde Bir Yaradır”, 1932 yılında Seyyan Hanım tarafından İstanbul’da, Kırmızı Değirmen Gazinosu’nda seslendirilmiştir.
Necip Celal’in aşk acısı ile bestelediği söylenir. Şarkının güftesi ise ünlü şair Necdet Rüştü Efe Tara’ya aittir. 

Müzik, sizi alıp bir yerlere götürebilen, zaman makinası gibi bir şeydir. İnsan hatıraların içinde müzikle gezinebilir. Yaşadığınız güzel bir anın içinde müzik varsa o anı ölümsüz sayabilirsiniz.
Sevdiğim insanları ve anları hatırlatan şarkılar ve onlara hayat verenler iyi ki varlar.Hayatımız notaların ahenginde sürsün gitsin...





30 Aralık 2017

Yine Yeni Yeniden

İşte yine bir yıl daha geçti gitti, ömrümüzden bir yıl daha tükettik, kalan ne kadarsa bir eksildi. Sevinçle, umutla, hayallerle yeni bir yıla başlıyor olacağız pek yakında. Hesap kitap yapacak olursak yitip giden yıla dair, güzel günler de oldu, hüzün dolu olanlar da, yeni başlangıçlar da oldu son bulanlarda. Yeni insanlar da girdi hayatımıza, usulca kaçıp gidenler de...

Gidenin arkasından konuşmak adetim değildir ama çok sevmedim 2017'yi, bi kere çift rakamları daha bir sıcak bulurum, o yüzden 2018 biraz torpilli geliyor. Şaka bir yana gerçekten güzelliklerle dolu bir yıl olmasını diliyorum.

Huzur diliyorum tüm insanlara, merhameti, vefayı, paylaşmayı unutmasın insanlar, tamah etmesinler paraya pula, kendi çıkarlarını herşeyden üstün tutup, bencil olmasınlar alabildiğine... İnsanın özü kötü değildir, kötülüğü de iyiliği de seçeriz, iyi olmayı seçelim bu sene, hiç kalp kırmayalım mesela, "önce o başlattı ama" diye çocuklaşmayalım, büyüyelim biraz daha.

Hem hayatın ne kadar güzel olduğunu hem de ölümün ne kadar yakın olduğunu unutmamak işe yarayabilir belki, üzmeyelim vara yoğa kendimizi... Gitmek isteyenlere yol verelim, kalanlarla bir olalım.

Sadelik ve tevazu gibi erdemleri yaşatalım kalbimizde, en sevdiklerimizin elini sıkı sıkı tutalım, destek olalım birbirimize. Güzel müzikler, güzel yemekler, güzel kitaplar paylaşalım güzel insanlarla... Yürüyelim açık havada, kar varsa yatalım, yuvarlanalım içinde, çimler yeşerdiğinde toprağa çıplak ayak basalım, doğaya kaçalım...

Ne varsa yaşamaya anlam katan onu yapalım, bu benim için yemek pişirmektir, bir başkası için şarkı söylemek, aşık olmaktır bir başkası için... Ne anlamlandıracaksa hayatınızı o gelsin bu yıl başınıza...
Sarılın sevdiklerinize yarın yoklarmış gibi, bu sene hiç eksilmeyelim, artalım...

Kaygıları, öfkeleri, üzüntüleri, dertleri, sıkıntıları az bir yıl diliyorum herkese... Hayalleri çok olanın hayal kırıklıkları da çok olur, korkmayın, kurun hayalleri, belki hepsi gerçek olur bu yıl... Dilerim olur...

Sevgiyle...






29 Aralık 2017

Özlemek...

Özlemin buruk bir tadi var, hele seni özlemenin.
Bir kokusu var bütün çiçeklere degismem.
Bir isigi var, bir rengi var seni özlemenin, anlatilmaz.
Verdigin bütün acilara dayaniyorsam;
seni özledigim içindir.
Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni;
seni özledigim içindir.
Yasiyorsam;
içimde umut varsa,
yine seni özledigim içindir.
Seni bunca özlemesem;
bunca sevemezdim ki! ”
Ümit Yasar Oguzcan

Ne Çok Şey Olmuş...

 Yine çok uzuun bir aradan sonra kendimi bu sayfada buldum, buranın varlığını bile unutmuştum sanki. Neden yazıyorum onu da pek bilmiyorum a...