29 Haziran 2021

İnsan Kendinden Korkar Mı?

 Geçen gün düşündüm biraz bu konu hakkında, kendimi ne kadar tanıyorum? Hayatın beni zorlamadığı durum ve konularda kalırsam ne yaparım, nasıl davranırım? Yani daha önce başıma gelmemiş, hiç bir şekilde tecrübe etmemiş olduğum bir durumda kalmaktan söz ediyorum. Çok sevdiğim birini kaybettim mesela, ama onun kaybının intikamını almam gerekecek bir durumda kalmadım. Bu çeşit bir öfkeyi tanımıyorum, tanımam da gerekmez umarım. 

Duyduğum haberler beni bunu düşünmeye itti aslında. O kadar çok acı hayat hikayesi duyuyoruz ki. Bu en acılarından biriydi. İki küçük çocuk, sistematik olarak taciz ve tecavüze uğruyorlar, kendi aile bireyleri tarafından, en güvenebilecekleri insanlar tarafından... Yazması bile ne kadar zor, resimler çizmişler, o kadar acı ki o resimlere bakmak... Çocuk bunlar ya, insanın havsalası almıyor. Nasıl ya? Nasıl olur diyor insan. İşte bu noktada adalet istiyor insan, o çocuklar için adalet, olmasın böyle insanlar, gün yüzü görmesinler istiyorsun. Tanımam gerekmiyor o çocukları, böyle bir duygu hissetmem için... Ama ya tanıdığım birinin başına gelse, ne yapar insan? 

Herkesin içinde sakladığı bir parça kötülük yok mu? O üstüne titreyip büyüttüğünüz, kendi canınızdan çok sevdiğiniz birine, bırakın bunun yapılmasını, saçının teline zarar verilse yakmaz mısınız dünyayı? Ayağa kaldırmaz mısınız ortalığı? Ve istemez misiniz acı çektiğini görmeyi bunu yapanın? İçinizdeki kötülük, başkasına kötülük yapabilen yanınız hortlamaz mı? 

Bilmiyorum... Bence kimseyi sevdiklerinin acısıyla sınamasın Allah, gerçekten kendimden korkarım. İnsan demem, Allah yarattı demem, diyemem... Sadece adalet duygusu bu öfkeyi bastırabilir. Ona olan inanç çok kıymetli benim için. Dilerim tüm suçlular cezalarını çeksinler, hiç kimsenin yaptığı yanına kalmasın. Masum, güçsüz, günahsız çocuklara yapılanların hele, benim nazarımda hiç affı yok...



22 Mart 2021

Su gibi akan zaman...

Eskiden şu anda bulunduğum yaştaki insanlar bana yaşlı gelirdi. Kendimi, içimde taşıdığım çocuğu bildiğim şimdiki zamanda, anlıyorum ki o insanlar da böyle hissediyordu ve evet yaşlı değillerdi.

Aslında yaşlanmak, bence hayatı seven, yaşamayı bilen, zorluklarla mücadeleler yorsa da, sadece nefes alıp vermek gibi değil de, sahici yaşam sürenlerin pek başına gelen bir şey değil...

Bugün farkına vardığım bu gerçek biraz da içimi burkuyor aslında. İnsan hep genç ölüyor yaşamayı sevince. Hayat sevincini kaybettiğinde ise yaşlanıyor, hatta yaşarken ölüyorsun. En acısı ve acınası hal de bu bence. 

Bazı insanlar gittiğinde de yaşamaya devam ediyor oysa...Hatıralarda, kalplerde... Yaşayan ölülerin aksine.

Babam şöyle demişti bir gün bana " Her ne iş yapıyorsan en iyi şekilde yap. Bu simit satmak bile olsa, itina ve özen göstererek yapmalı insan" 

Hayat da yaşamayı en iyi şekilde becermemiz gereken iş bence. Dünyaya geldiğimiz ilk günden itibaren yürüdüğümüz yol bizi nereye götürüyor belliyken, neden mutsuz ediyoruz ki kendimizi. Hepi topu bir hayatımız var layıkıyla yaşamamız gereken. 

Bitmek bilmeyen bu korona günlerinde anladığım bir diğer şey ise insanın sevdikleriyle sağlıklı, mutlu geçireceği bir tek gün bile o kadar kıymetli ki...Bazen unutuyoruz ya sanki ölümsüzmüşüz gibi, hoyratça kırıp döküyoruz, içimizdeki cam kırılganlığındaki kalbimizi. Ya da daha kötüsü  başkalarına izin veriyoruz kırsınlar diye... 

Huzurlu bir uykunun kıymetini biliyorum artık, üzmüyorum kendimi vara yoğa... Tavsiyemdir; sıkı sıkı sarılın kendinize ve sevdiklerinize. Hiç yaşlanmadan gidin yolun sonuna kadar. 







Ne Çok Şey Olmuş...

 Yine çok uzuun bir aradan sonra kendimi bu sayfada buldum, buranın varlığını bile unutmuştum sanki. Neden yazıyorum onu da pek bilmiyorum a...